Jeokültür Nedir?
Jeokültür, insanların resmî sınırlarla bölünmesine karşın sürdürdükleri toplumsal bağlarına ve ortak değerler temelindeki benzerliklerine odaklanan jeopolitik alt disiplinidir. “Doğal çevre ve mekânın insan organizasyonu ile ilgili olarak hem maddi hem de maddi olmayan insan kültürünün kalıpları ve etkileşimlerine” odaklanır. Siyasi ve hukuki sınırlara bakılmaksızın, farklı kültürlerin coğrafi özelliklere göre nasıl meydana geldiğiyle ve ilişkilerini sürdürdüğü ile ilgilenir. Kısa bir tanımla; “jeokültür”, insan topluluklarının mekanla ilişkilerinin incelenmesidir. Yer şekilleri, iklim, doğal bitki örtüsü ve su kütleleri gibi coğrafi özellikler, çevresinde gelişen kültürleri birinci derecede etkilemektedir.
Jeokültür ve Kültürel Coğrafya
İnsanlar karşılaştıkları çevre koşullarına tepki verir ve adapte olurlar; kuru çöller, kutup soğukları, yüksek dağ silsileleri, kıyıların ve nehir vadilerinin doğurganlığı ve eşitliği ya da bir adanın izolasyonu ile başa çıkabilmek için davranış biçimleri ve gelenekler geliştirirler. Fiziksel çevre ile insan etkileşimi, belirli bir coğrafi bölgede bir kültürün evrimini belirleyen noktadır. Topografya, yeryüzündeki dağların incelenmesi, kültür üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Dağ silsileleri, okyanuslar ve büyük çöller gibi doğal engeller insan yolculuğunu sınırlar ve nüfusu izole eder. Böylece kültürel alışverişler kısıtlanmaktadır.
Ovalarda ve nehir vadilerinde tarımın gelişmesi, hüküm süren kültürlere tarımsal bir görünüm verirken, dağlık ve çöl bölgelerinde ise daha başka biçimlerde kültürel görünümler kazandırır. Yaşam tarzı, yiyecek, içecek ve festivaller gibi kültürel özelliklerin tümü, belirli bir bölgenin fiziki ortamının en önemli ortak noktalarıdır. Bu noktada siyasi sınırlar, bir kaç nesilde ayrım konusu olamaz. Örneğin, Kazakistan ve Kırgızistan’da geleneksel yaşam biçimlerini sürdüren insanların büyük çoğunluğu, farklı devletlerde yaşamalarına rağmen büyük oranda ortak bir kültüre sahiptirler. Devlet sınırları sadece kumdaki çizgiler veya bazen bir nehirdir, ancak kültürleri bu engelleri aşar. Çin’e bağlı Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Doğu Türkistanlılar, Kazakistanlılarla, Kırgızistanlılarla vb. Çinlilerden daha fazla ortak noktalara sahiptir.
İnsan yerleşimlerinin türü ve görünümü her zaman fiziksel çevrelerinin bir ürünüdür. Modernite, kültürel özelliklerin siyasi sınırlar boyunca dolaşımında köklü değişiklikler getirmiş olsa da, doğuştan gelen köklü coğrafi özellikler, bir kültürün özelliklerini tanımlarken temel olarak önemlidir. Ayrıca hava durumu da, kültürlere karakteristik özellikler verir: Sıcak hava, insanların su ve diğer ihtiyaçlar için rutin olarak seyahat etmelerini sağlarken, soğuk hava ise onları yıllarca bir yere sınırlar. Jeokültür, bu konular üzerine odaklanmaktadır.
Medeniyetler Çatışması Teorisi ve Jeo-Kültür Kavramı
Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un ortaya koyduğu Medeniyetler Çatışması teorisine göre, Soğuk Savaş sonrası dönemde dünyanın iki kutupludan (ABD-SSCB) önce tek kutupluya kaymışsa da bugün çok kutuplu dünya düzenine kaymaktadır; devletler/milletler ilişkilerini uzun vadede kültürel bağlara göre düzenlemektedir. Bu ortamda, Sovyet İmparatorluğu’nun yıkılışı, “ideolojik savaşların” sona erdiğini göstermekle birlikte, “Medeniyetler Çatışması Teorisi”, kültürel çatışmalarla karakterize edilen normal bir çatışma duruma geçildiğini ilan etmektedir.
Huntington, Medeniyetler Çatışması Teorisi’nde sekiz ana uygarlığı anlatıyor ve uygarlık çizgileri boyunca uygarlıklar arası uyuşmazlıkları öngörüyor, bunun ötesinde üstünlüğü elde etmek için başka uygarlıklar ortaya çıkabiliyor. Kitabının üçüncü bölümünde, bölgedeki tarihi rolünden ve kendine özgü coğrafi durumundan iki kıta ile iki medeniyet arasındaki doğal bir köprü olan Türkiye ile ilgili özel bir paragraf bulunmaktadır.
Huntington’a göre Türkiye’nin bir medeniyet fay hattının en büyük örneği olduğu söylenebilir. Türkiye, tarihî olarak iki dış medeniyetle (Hristiyan Batı ve Ortodoks-Rusya Doğu) bir uygarlık çatışması yapan hem de sivil bağlamında Türk-İslam medeniyetinin üstünlüğüne yönelik iç mücadeleye önemli bir katılımcı olan ulus-devlettir. Medeniyetler çatışmasının öngörülerine göre, jeopolitiğini kademeli olarak değiştirmeye başlamış olan ve kültürel faktörleri stratejisinin temel bir bileşeni olarak kullanan Türkiye örneğinde gerçekleşmektedir. [1]
Sonuç
Jeopolitiğin alt kolu olarak konumlandırılan jeokültür; dil, din, farklı ekonomik ve devlet yapıları, sanat, müzik ve insanların yaşadıkları alanlarda nasıl ve neden işlev gördüklerini açıklama üzerine kuruludur. Kültürler, coğrafyalara göre şekillenmektedir; insanların içinde yaşadıkları fiziksel ortamlara göre biçimlenmektedir. Bununla birlikte 21. yüzyılda küreselleşme, jeokültüre farklı bir boyut kazandırmaktadır, çünkü insanlar dünya çapında kendine benzeyen insanlarla daha rahat iletişim kurabilmekte ve bu bölgelere kolayca seyahat etmesine olanak sağlamaktadır. Jeokültür, bu doğrultuda insanların, yasal/resmi sınırlarla bölünmesine rağmen sosyolojik boyuttaki birlikteliklerine ve ortak değerler üzerine kurulu benzerliklerine odaklanan bir jeopolitik alt disiplinidir. Bu bağlamda devletlerin hem iç politikasında, hem dış politikasında jeopolitik çatısı altında en önemli disiplinlerden biridir.
Mustafa Sarıkaya
Kaynaklar
[1] (Huntington’s Clash Of Civilizations In Russian Discourse, www.balticworlds.com, Erişim: 01.03.2019)